Şimdiye kadar toprak kortta düzenlenen WTA İstanbul Cup turnuvası, bu sene mekan değişikliği ile İstinye’de yapılan sert kortlara taşındı. Ayrıca organizasyonun tarihi de Mayıs’ın son haftasından Temmuz’un son haftasına kaydırıldı.
Bugüne kadar Tekstilkent’in yanında geçici olarak kurulmuş kortlarda düzenlenen turnuva için kalıcı bir yer yapılmaya başlanmasından ötürü, turnuvanın dünya çapında daha önemli bir yere gelmesi konusunda ümitlenmiştim. Ancak hem yapılan kortlar, hemde turnuvanın yeni tarihi açısından bu ümitlerim daha başından kayboldu.
Üç yıl üst üste finallerini izleme fırsatı bulduğum turnuvaya bu sene gitme fırsatım olmadı. Ancak CNN Türk’ten final maçını izlerken merkez kort diye ifade edilen yeri görünce, bunun daha önce Tekstilkent’in yanında kurulmuş olan geçici merkez kort ayarında dahi olmadığını fark edinci tüylerim diken diken oldu diyebilirim.
İstanbul Cup’ı toprak kort sezonundan alıp sert kort sezonuna transfer etmek turnuvaya katılan oyuncu kalitesi açısından çok büyük bir hata olmuş. Daha önce Fransa Açık’tan hemen bir hafta önce düzenlenen organizasyona her sene WTA’da birinci sınıf diye tabir edebileceğimiz oyuncular katılıyordu. Sonuçta Fransa Açık öncesi Avrupa’da bir toprak kort turnuvası, 3. seviye bir turnuva olmasına rağmen potansiyel olarak her zaman üst düzey tenisçiler için katılınabilecek bir turnuva olarak düşünülebilir. Ancak Amerika Açık serilerinin başladığı bir dönemde Avrupa’da düzenlenen sert kort turnuvasına katılacak oyuncuların kalite ve form düzeylerinin hiç bir zaman üst seviyede olmayacağı kesindir.
Bu durum bu sene bile gözlendi diyebiliriz. WTA’da ilk 20’den üç tenisçinin turnuvaya katılması söz konusu olsada bu tenisçilerden sadece birisi ilk turdan sonrasını görebilmiştir. Finale kadar oynanan maçlardan mutlaka seyir zevki yüksek olanlar olmuştur, ancak İstanbul Cup ile aynı hafta düzenlenen Amerika Açık Serisi’ndeki Stanford Tenis Turnuvası finali ile İstanbul Cup finalini seyredenler tenis kalitesi açısından aradaki farkı rahatlıkla görmüşlerdir.
Bilindiği üzere Amerika Açık Serilerinde birinci olan tenisçi Amerika Açık Turnuvası’nı da kazandığı takdirde toplam para ödülü x2 oluyor. Yani bir milyon dolarlık ödül iki milyon dolara çıkıyor. Şimdi böyle bir para ödülü fırsatı önlerinde dururken, formda olup da WTA’da ilk 10’da veya ilk 20’de yer alan hangi oyuncu Amerika yerine İstanbul Cup Turnuvası’nı tecih edebilir?
Sonuç olarak organizatörler, İstanbul Cup’ı uluslarası çapta bir organizasyona dönüştürmek yerine 2. ve 3. sınıf tenisçilerle düzenlenen sıradan bir turnuva olarak kalmasına neden olmuşlardır. Geçmiş olsun…