Welcome

Sadece Ne Gerekiyorsa Onu Kullanın

2004 yılının başlarında askerliğimi yaptığım yerde bizden bir yazılım geliştirmemizi istemişlerdi. İnternet bağlantısının bile çok sorunlu olduğu, hiyerarşinin ve bürokrasinin yoğun olduğu bir ortamda sıfırdan enterprise Java geliştirme ortamını toparlamak, değişik enterprise Java frameworklerini ve kütüphanelerini bir araya getirip uygulamayı geliştirmeye başlamak daha zor olacağı için, daha önce hiç proje geliştirmeme rağmen hazır ve entegre bir geliştirme ve runtime ortamı sunduğundan ötürü, üstlerime .NET’i kullanmayı önerdim. Projeyi geliştirmeden sorumlu diğer asteğmen arkadaşım Visual Studio konusunda, bende uygulamanın tasarımı, mimarisi, altyapı servisleri noktasında konuya gayet hakim olduğumuzdan, birkaç haftada uygulamayı gayet başarılı biçimde geliştirdik, deploy ettik. Geliştirme süresince de Visual Studio ve C# dışında da herhangi bir framework, kütüphane veya araç kullanmadık. Zaten daha .NET dünyasında Spring.NET, NHibernate, NAnt, Maverick vb frameworkler’de ya hiç çıkmamıştı, yada yeni yeni ortalıkta belirmeye başlıyorlardı. Bu framework ve araçların çoğu Java dünyasında bile o dönemlerde yeni sayılırdı.
Bu başarılı proje çalışmasından sonra görev yaptığım şubedeki üstlerim ikinci bir projeyi daha geliştirmemi istediler. İlk projedeki başarının getirdiği özgüven ve rahatlık ile bu projeyi de .NET ile yapmaya karar verdik. Ancak bu sefer ilk projede kullanmadığımız hemen hemen bütün bu framrework, kütüphane ve araçları ikinci projede kullanmaya karar verdim. Projenin çok basit bir domain modeli olmasına rağmen persistence framework olarak NHibernate, ASP.NET ile tam manası ile uyuşmamasına rağmen MVC framework olarak Maverick, build aracı olarak NAnt’ı günler boyu uğraşarak bir araya getirerek entegre ettim. Uygulamanın iskeletini oluşturdum ve vertical bir slice’ı da örnek senaryo olarak implement ettim. Ortaya çıkan durum tam olarak “Second System Effect” kavramı ile özetlenebilirdi. Fred Brooks’un ünlü kitabı, Mythical Man Month’da bahsettiği gibi hemen her mühendis gibi bende bu tuzağa düşüvermiştim. Ortaya çıkan mimari ve tasarım da bu basit projeyi efektif biçimde geliştirmekten uzaktı. Uzun lafın kısası, kısa bir dönem sonra da terhis olacağım için projeyi o hali ile benden sonraki asteğmen arkadaşıma devrettim. Malesef bu arkadaşım da haklı olarak bu “overdesign” ile uğraşmak yerine projeyi sıfırdan geliştirmek zorunda kaldı.
Geçenlerde InfoQ’da Dan North’un “Simplicity The Way Of The Unusual Architect” isimli çok hoş sunumu ile karşılaşınca aklıma hemen yukarıdaki macera geliverdi. Sunumun içerisinde bir problemi çözmek için sisteme herhangi bir teknoloji veya aracı dahil ettiğimizde elimizdeki problem sayısının birden ikiye çıktığından bahsediliyor. Gerçekten de sadece kullanmış olmak için hiçbir framework, kütüphane veya araç uygulama içerisinde kullanılmamalı. Bunlardan herhangi birini kullanmayı düşündüğümüzde öncelikle ulaşmaya çalıştığımız hedefi, hangi problemi çözmeye çalıştığımızı ve kullanacağımız teknoloji veya aracın hedeflediğimiz noktaya ulaşmada işimizi ne kadar kolaylaştıracağını dikkatli biçimde etüt etmemiz şart. Başarılı bir projenin ardından başlayan her yeni projenin mutlaka bir “second system effect” riski taşıdığını unutmayalım.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.